A. Mesut: “KARA KEŞİŞ” – GİZEMLİ TEŞRİF

“KARA KEŞİŞ” – GİZEMLİ TEŞRİF
Mayıs başları Ramiz Rövşen’le edebi sözün etkisi konulu konuşmamız esnasında ben edebiyatın, bazı örnekleri hariç artık onun öncesi kadar etki gücüne sahip olmadığı, bir zamanlar sıkıntı ve acıların gerçekliği ile, neredeyse bilinç altına yer etmiş “Savaş ve Barış”, “Anna Karenina”, “Kırmızı ve Siyah”, “The Gadfly”, “Madame Bovary” gibi edebiyat harikalarının bile “kullanma tarihi geçen” eski erzak gibi önemini kaybettiği konusunda yorumlarımı bildirdiğimde konuşma arkadaşım önce söylediklerime itiraz ettti, beni böyle bir düşünceden taşındırmaya çalışsa da, söylediğim birçok örnek ve açıklamadan sonra en sonunda anlaştık.
Sonra ne olduysa bir süre her ikimiz yüce ve kutsal bir şeyleri elimizden düşürüp kırmışcasına, endişeli bir sakıntı ile konu kapsamında konuşmaya, sanki birileri hakkında verdiğimiz acımasız ölüm fermanına hak kazandırmak için meseleni çeşitli yönlerden, edebi doğaçlama ve aralıklarla yüz-astar yaparak çözmeye çalıştık. Bu esnada sanki konunu bir az daha açmak için havaya savurduğum: “Fakat mesela Çehov’u bu listeye dahil etmezdim”, - sözlerimden Ramiz’in yüzünün aniden gerildiğini, gözlerinin mahcup olmuş bir asabilikle çekildiğini sezerek konuyu değişmek istesem bile o: “Bence o da aynı onlar gibidir”, - deyerek sustu... ve ben o an Ramiz’in neden sinirlendiğini, sinirinin sebebinin onun sevimli yazarlarından birinin aynı o “kullanma tarihi geçen eserler” listesine düştüğünü analadım.
Aramıza derin bir sessizlik çöktü...Ben belleğimi kurcalayarak Çehovun eserlerini, bir zamanlar etkilendiğim “Albalı Bahçesi” ni, “Üç Bacı”nı, “Martı”nı, mutlu ve bedbaht olmanı, yalan ve gerçekliği sualtı donukluğu andıran sıkıcı hayatlarının her hangi bir katmanında aradığı kahramanlarını, onların romantik üzüntü ve problemler dolu cansıkıcı muhabbetlerini, hatta bir zamanlar okuyup sarsıldığım “6 Nolu Oda”nın akıllı delilerini hatırladım...ve Çehov’la vedalaşmış gibi, acı bir teslimle: “Evet...- dedim, - bence de”.
Sohbetimizden bir gün sonra alışkanlık üzere yürüyüşe çıktığım erken saatlerde kulaklıklarımı takarak dün tam bitiremediğim sesli metni “Karamazov Kardeşleri” nin 6. Feslinin sonrasını dinlemeğe hazırlaşıyordum ki, aniden telefon ekranına derin karanlık suların dibinden yüze çıkan bir nesne gibi yüzüp çıkan Çehov’un kederli portresi ve altında sesli metni verilmiş eserin siyah, kalın harflerle yazılmış “Çernıy Manah” (“Kara Keşiş”) isminden hayretler içinde şaşıra kaldım. Heyecandan nefes nefese Ramizle dünkü konuşmamızı, etki ve tesir etme gücünü kaybetmiş eserler listesini, konuşmanın Çehov’la biten üzgün sonluğunu hatırlayarak aniden durdum....
Bu gizemli mesajın kimden geldiğini, sanat birikimine sahip olduğumu düşünsem bile her hangi bir sebepten okumadığım bu eserin dünkü “muhakeme” sonucu çakarılmış amansız karara bir cevap olarak gönderildiğini anlamaya başladıkca boğazımın kuruduğunu, başımın ulaşılması zor yüksekliklere varır gibi dönmeye, gözlerimin karalmaya başladığını hiss ettim... telefonun ekranından ilginç bir hüzünle bana bakan Çehov resmine sakınarak dokundum, eseri açtım ve tüm vücudum uçuna-uçuna deha oyuncu İnnokentiy Smoktunovski’nin seslendirdiği bu eşsiz eseri dinlemeğe başladım....